Lezyonlu Ve Lezyonsuz Kedi Ve Köpeklerden Dermatofit İzolasyonu

 Lezyonlu Ve Lezyonsuz Kedi Ve Köpeklerden Dermatofit İzolasyonu

Dermatofitozis dünya genelinde en yaygın görülen fungal enfeksiyondur. Bu enfeksiyona deri, tırnak ve tüyleri etkileyen bir grup keratinofilik fungi sebep olur. Bulaşma infekte insan ve hayvanlarla direkt temas yoluyla veya fomitlerle indirekt olarak gerçekleşir (Arenas ve ark. 2017).

Hayvan türlerine göre izolasyon oranları değerlendirildiğinde; Çiftçi ve ark. (2005) köpeklerden toplanan 357 örnekten %19.6, kedilerden toplanan 164 örnekten %21.9, Khosravi ve Mahmoudi (2003) kedilerden toplanan 186 örnekten %54.8, köpeklerden toplanan 97 örnekten %8.2, Babacan ve ark. (2011) köpeklerden toplanan 273 örnekten %20.1, kedilerden toplanan 147 örnekten %27.2, Brilhante ve ark. (2003) köpeklerden toplanan 189 örnekten %14.3, kedilerden toplanan 38 örnekten %36.8, Copetti ve ark. (2006) köpeklerden toplanan 1089 örnekten %10.2, kedilerden toplanan 151 örnekten %27.8 oranında dermatofit izole etmişlerdir. Bu çalışmada kedilerde köpeklere göre daha yüksek oranda dermatofit izole edilmiştir ve elde edilen bu sonuç yukarıda belirtilen çalışmaların sonuçlarını destekler niteliktedir.

 

İzolasyon oranları cinsiyete göre değerlendirildiğinde, Tel ve Akan (2008), Derincegöz ve Parın (2016), Sparkes ve ark. (1993), Seker ve Dogan (2011), Cabañes ve ark. (1997), Mancianti ve ark. (2003), Brilhante ve ark. (2003), Cafarchia ve ark. (2006) çeşitli sonuçlar bildirmişlerdir. Bu çalışmada, dişi köpeklerden (%26.5) erkek köpeklere (%19.6) göre daha yüksek oranda dermatofit izole edilirken, benzer şekilde dişi kedilerden (%34.2) erkek kedilere (%25.5) göre daha yüksek oranda dermatofit izole edilmiştir. Bu çalışma kapsamında, kedilerde (P>0.05) ve köpeklerde (P>0.05) cinsiyet ve dermatofitozis arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bu sonuçlar dermatofitozis olgularında cinsiyet yatkınlığının olmadığı düşüncesini destekler niteliktedir.

Bu çalışmada, dişi köpeklerden (%26.5) erkek köpeklere (%19.6) göre daha yüksek oranda dermatofit izole edilirken, benzer şekilde dişi kedilerden (%34.2) erkek kedilere (%25.5) göre daha yüksek oranda dermatofit izole edilmiştir. Bu çalışma kapsamında, kedilerde (P>0.05) ve köpeklerde (P>0.05) cinsiyet ve dermatofitozis arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Konuyla ilgili olarak yapılan diğer çalışmalar incelendiğinde (Tel ve Akan 2008, Derincegöz ve Parın 2016, Sparkes ve ark. 1993, Seker ve Dogan 2011, Cabañes ve ark. 1997, Mancianti ve ark. 2003, Brilhante ve ark. 2003, Cafarchia ve ark. 2006) bu çalışmaya benzer ve farklı sonuçlarla karşılaşılmıştır. Böylece dermatofitozis olgularında cinsiyet yatkınlığının olmadığı düşüncesi destek kazanmıştır.

Alpun ve Yakut Ozgur (2009) tarafından yapılan çalışmada dermatofitozis şüpheli lezyon bulunduran kedilerin %35.48’inden ve lezyon bulundurmayan kedilerin %11’inden dermatofit izole edilmiştir. Bu çalışmada ise dermatofitozis şüpheli lezyon bulunduran kedilerin %18.2’sinden, köpeklerin %25’inden; dermatofitozis şüpheli lezyon bulundurmayan kedilerin %32.11’inden, köpeklerin %22.82’sinden dermatofit izole edilmiştir. Lezyonlu ve lezyonsuz köpeklerden dermatofit izolasyonu yakın oranlarda seyrederken, lezyonsuz kedilerde lezyonlu kedilere göre daha yüksek oranda görülmüştür. Ancak bu bulguların istatistiki olarak anlamlı olmadığı belirlenmiştir (P>0.05). Bölgedeki gerçek prevelansın yansıtılması için sadece lezyon bulunduran hayvanlardan değil, aynı zamanda dermatofitozis şüpheli lezyon bulundurmayan hayvanlardan da örnek alınması gerektiği görülmektedir. Yapılmış olan bazı çalışmalar bu fikri destekler niteliktedir (Seker ve Dogan 2011, Nitta ve ark. 2018, Romano ve ark. 1997).

Kedi ve köpeklerde dermatofitozisin yaşa göre dağılımı incelendiğinde bazı çalışmalarda (Tel ve Akan 2008, Seker ve Dogan 2011, Cafarchia ve ark. 2004) çeşitli sonuçlar bildirilmiştir. Tel ve Akan (2008) tarafından yapılan çalışmada 1 yaştan küçük kedilerde diğer yaş gruplarındaki kedilere kıyasla daha yüksek oranda dermatofit izole edilirken 5 yaştan büyük köpeklerde diğer yaş gruplarındaki köpeklere kıyasla daha yüksek oranda dermatofit izole edilmiştir. Şeker ve Doğan (2011) ve Cafarchia ve ark. (2004) tarafından yapılan araştırmalarda 1 yaştan genç kedi ve köpeklerde diğer yaş gruplarındaki kedi ve köpeklere göre daha yüksek oranlarda dermatofit izole edildiği bildirilmiştir. Bu çalışmada, 2-4 yaş aralığındaki kedilerde diğer yaş aralıklarına göre daha yüksek oranda dermatofit izole edilirken, 0-2 yaş aralığındaki köpeklerde diğer yaş aralıklarına göre daha yüksek oranda dermatofit izole edilmiştir. 4 yaştan yaşlı kedi ve köpeklerde ise diğer yaş aralıklarına göre daha az oranda dermatofit izole edilmiştir. Yapılan istatistiksel değerlendirme sonuçlarına bakıldığında dermatofit izolasyonu ile yaş aralıklarının anlamlı bir ilişkisi olmadığı sonucuna varılmıştır (P>0.05).

 

Konuyla ilgili yapılmış olan diğer çalışmalarda (Şeker ve Doğan 2011, Babacan ve ark. 2011, Cabañes ve ark. 1997) kedi ve köpeklerde dermatofitozisin mevsimlere göre dağılımıyla ilgili çeşitli sonuçlar bildirilmiş ve bu sonuçların istatistiki olarak anlamlı olmadığı rapor edilmiştir. Babacan ve ark. (2011) ve Şeker ve Doğan (2011) tarafından yapılmış olan çalışmalarda kedi ve köpeklerde ilkbahar mevsiminde daha yüksek oranlarda dermatofit izole edilmiştir. Cabañes ve ark. (1997) tarafından yapılmış olan benzer çalışmada kedi ve köpeklerde sonbahar ve kış mevsimlerinde diğer mevsimlere göre daha yüksek oranda dermatofit izole edilmiştir. Bu çalışmada, köpeklerde kış mevsiminde diğer mevsimlere göre daha yüksek oranda dermatofit izole edilmiştir ve bu sonucun istatistiki bir öneminin olmadığı anlaşılmıştır (P>0.05). Kedilerde ise kış ve yaz mevsimlerinde diğer mevsimlere göre daha yüksek oranlarda dermatofit izole edilmiştir ve bu oranların istatistiki olarak anlamlı olduğu görülmüştür (P<0.05).

Bu tezde, yaşadıkları yerlere göre değerlendirildiğinde bahçe ortamında yaşayan köpeklerde diğer kategorilerdeki köpeklere göre daha yüksek oranda dermatofit izole edilmiştir. Elde edilen bu sonucun istatiksel olarak anlamlı olmadığı görülmüştür (P>0.05). Kedilerde en az oranda dermatofit izolasyonu ev ortamında yaşayan kedilerden elde edilmiştir (P>0.05). Diğer kategorilerdeki kedilerde daha yüksek oranlarda ve birbirine yakın değerlerde dermatofit izole edilmiştir; bu durumun dış ortamla temas halinde olmalarından kaynaklandığı düşünülmüştür. Evde yaşayan köpekler (%21.4) ile evde yaşayan kediler (%10.5) karşılaştırıldığında köpeklerde daha yüksek oranda dermatofit izole edilmiştir. Bu duruma köpeklerin tuvalet ihtiyacı ve yürüyüş amacıyla dış ortama erişebiliyor olmalarının sebep olduğu düşünülmüştür.

Dermatofit izolasyonunda DTM ve SDA besiyerlerinin karşılaştırmalı olarak ele alındığı bazı çalışmalarda (Katay ve ark. 2016, Nasimuddin ve ark. 2014, Gangulappa ve ark. 2014) iki besiyerinin benzer sonuçlar verdiği ve bu sonuçların istatistiki olarak anlamlı olduğu bildirilmektedir. Yapılmış bu çalışmalar sayısal olarak incelendiğinde DTM besiyerlerinin daha etkili sonuçlar verdiği görülmüştür.

 

Tel (2008) ve Derincegöz ve Parın (2016)’ın çalışmalarında, DTM besiyerinde SDA besiyerine göre göreceli olarak daha fazla üreme olmuştur. Bu çalışmada elde edilen bulgular (Çizelge 3.3) yukarıdaki çalışmaların sonuçlarını destekler niteliktedir.

Örnek toplanan hayvanların sahipli ya da sahipsiz olma durumlarının dermatofit izolasyonu ile ilişkisi değerlendirildiğinde, Alpun ve Yakut Ozgur (2009) tarafından yapılan çalışmada örnek toplanan 83 sahipli kedinin 19’undan ve 79 sahipsiz kedinin 14’ünden dermatofit izole edilmiştir. Bu çalışmada ise sahipsiz kedi ve köpeklerden dermatofit izolasyonunun sahipli kedi ve köpeklere göre daha yüksek oranlarda seyrettiği belirlenmiştir. Sahipsiz hayvanlarda gerekli bakım ve kontrollerin yeterli düzeyde yapılamamasının ve özellikle sokakta yaşayan hayvanlarda yaşam alanlarının iyi seviyede hijyen koşullarını karşılayamamasının bu sonuca neden olabileceği kanısına varılmıştır. Bu çalışmada sahipsiz kedilerden sahipli kedilere göre daha yüksek oranda dermatofit izole edilmiştir ve dermatofit izolasyonu ile hayvanların sahiplilik, sahipsizlik durumları arasında istatistiki olarak anlamlı bir ilişki olmadığı görülmüştür (P>0.05).

Çiftçi ve ark. (2005), Şahan Yapıcıer ve ark. (2017) , Babacan ve ark. (2011), Copetti ve ark. (2006) kedi ve köpeklerde Microsporum spp.’nin Trichophyton spp.’den daha fazla görüldüğünü bildirmişlerdir. Bu çalışmada toplamda izole edilen 65 dermatofit etkeninin %55.3’ünün Microsporum spp., %44.6’sının Trichophyton spp. olarak identifiye edilmesi yukarıdaki çalışmaları destekler niteliktedir.

Haldane ve Robart (1990) CW ile yapılan floresan mikroskopi ve KOH ile yapılan ışık mikroskopisini karşılaştırdığında CW ile yapılan mikroskopinin sensitivitesini %92, spesifitesini %95, pozitif prediktif değeri %74 ve negatif prediktif değeri %99 olarak bulunurken KOH ile yapılan mikroskopinin sensitivitesini %88, spesifitesini %95, pozitif prediktif değeri %73 ve negatif prediktif değeri %98 olarak bulmuştur. Bu çalışmada CW ile yapılan floresan mikroskopinin, KOH ile yapılan ışık mikroskopisine göre sensitivite, spesifite, pozitif prediktif değer ve negatif prediktif değer bakımından daha yüksek sonuçlar vermesi Haldane ve Robart'ın (1990) sonuçlarını destekler niteliktedir.

Dermatofitozis şüpheli lezyon bulundurmayan hayvanlardan elde edilen bulgulara bakıldığında, yapılan benzer çalışmalara (Alpun ve Yakut Ozgur 2009, Ilhan ve ark. 2016) göre daha yüksek oranlarda dermatofit izole edildiği görülmüştür. Bu durumun, örnek toplarken Mackenzie diş fırçası tekniğinin kullanılmış olmasıyla ilişkili olabileceği düşünülmüştür. Besiyerine ekim yöntemleri karşılaştırıldığında Mackenzie diş fırçası tekniğiyle toplanmış örneklerde fırça kıllarını besiyerine bastırmanın, tüylerin tek tek ekilmesi yöntemine göre daha etkin sonuçlar verdiği bildirilmiştir (Di Mattia ve ark. 2019). Bu çalışmada ekimler fırça kıllarının besiyerine bastırılmasıyla yapılmıştır. Ekimde bu yöntemin uygulanmasının izolasyon oranlarını arttırdığı düşünülmüştür.

Bu çalışmada izole edilen dermatofit suşlarının hemolitik aktiviteleri değerlendirildiğinde M. canis, M. gypseum, M. nanum ve T. terrestre suşlarında hemolitik aktivite görülmemiştir. Aktas ve Yigit (2015) 7 T. mentagrophytes suşunun 4’ünde tam hemoliz görüldüğünü ve 3’ünde hemoliz görülmediğini bildirmişlerdir.

Bu çalışmada, T. mentagrophtes suşlarının 4’ünde tam hemoliz, 4’ünde tam olmayan hemoliz görülürken; geri kalan 7 suşta hemoliz görülmemiştir. Schaufuss ve Steller (2003) hemolitik aktiviteleri incelenen T. verrucosum suşlarında tam hemoliz görüldüğünü bildirmişlerdir. Bu çalışmada T. verrucosum suşlarının 1’inde tam hemoliz, 1’inde tam olmayan hemoliz görülürken, 7’sinde hemoliz görülmemiştir. Aktas ve Yigit (2015) 43 adet T. rubrum suşunun 9’unda tam hemoliz, 21’inde tam olmayan hemoliz görüldüğünü ve 13’ünde hemoliz görülmediğini bildirmişlerdir. Bu çalışmada, T. rubrum suşlarının 1’inde tam hemoliz, 1’inde tam olmayan hemoliz görülürken 2’sinde hemoliz görülmemiştir. Solgun ve ark. (2011) büyük kolonilerin daha geniş zon, küçük kolonilerin daha küçük zon oluşturduğunu ve koloninin daha da büyümesinin tam olmayan hemolizi tam hemolize dönüştürmediğini bildirmiştir. Bu çalışmada benzer şekilde büyük kolonilerin daha geniş hemoliz zonu oluşturduğu görülürken, küçük kolonilerin daha küçük hemoliz zonu oluşturduğu görülmüştür. Yapılan gözlemler göstermiştir ki; koloni büyümesi tam olmayan hemolizi, tam hemolize dönüştürmemiştir. Mantarlara karşı oluşan immünolojik reaksiyon, humoral yanıt ve lenfosit, makrofaj, nötrofil ve mast hücrelerinin deriye göçüyle gerçekleşen hücre aracılı immun yanıttır. Bakteriyel hemolizinlerin bu hücreler için toksik olduğu iyi bilinmektedir. Benzer şekilde dermatofitler tarafından üretilen hemolizinler,  mantarın immun yanıtı zayıflatma yeteneği ile konağın hücresel bağışıklığı arasındaki dengede önemli bir rol oynayabilir (Schaufuss ve Steller 2003). Dermatofit türlerinde hemolitik faktörün doğasının anlaşılması üzerine daha çok çalışma yapılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir (Aktas ve Yigit 2015).

Sonuç olarak Ankara ilinde yapılan bu çalışmada, dermatofitozis şüpheli lezyon bulunduran ve bulundurmayan kedi ve köpeklerden toplanan 240 materyalin incelenmesi sonucunda 65’inde dermatofit yönünden üreme saptandı. Kedilerde köpeklere göre daha yüksek oranda dermatofit izole edildi. Lezyonlu ve lezyonsuz köpeklerden yakın oranlarda dermatofit izole edilirken, lezyonsuz kedilerden lezyonlu kedilere göre daha yüksek oranlarda dermatofit izole edildi. Benzer çalışmalarla karşılaştırıldığında lezyonsuz kedilerden daha yüksek oranlarda dermatofit izole edilmesinin örnek toplarken Mackenzie diş fırçası tekniğinden faydalanılmış olmasıyla ilişkili olabileceği düşünüldü. Kedi ve köpeklerde dermatofitozisin görülme sıklığının hayvanların yaşı, cinsiyeti, yaşam alanları ve sahiplilik durumlarıyla anlamlı bir ilişkisi olmadığı görüldü (P>0.05). Köpeklerde kış mevsiminde diğer mevsimlere göre daha yüksek oranda dermatofit izole edildi ancak bu sonucun istatistiki bir öneminin olmadığı anlaşıldı (P>0.05). Kedilerde kış ve yaz mevsimlerinde diğer mevsimlere göre daha yüksek oranlarda dermatofit izole edildi ve bu oranların istatistiki olarak anlamlı olduğu görüldü (P<0.05). DTM besiyerinin SDA’ya göre daha efektif olduğu sonucuna varıldı. Kedi ve köpeklerde Microsporum spp., Trichophyton spp.’ye göre daha yüksek oranda izole edildi. İzole edilen T. verrucosum, T. rubrum ve T. mentagrophytes suşlarında hemolitik aktivite gözlenirken, M. canis, M. gypseum, M. nanum ve T. terrestre suşlarında hemolitik aktivite görülmedi. CW ile yapılan floresan mikroskopisinin KOH ile yapılan ışık mikroskopisine göre sensitivite, spesifite, pozitif prediktif değer ve negatif prediktif değer bakımından daha yüksek sonuçlar verdiği saptandı. Bunlara ek olarak fungal elementler floresan mikroskop ile daha kolay ayırt edildi. KOH ile yapılan ışık mikroskopisinin maliyet anlamında daha uygun olduğu fakat fungal elementlerin tespitinde daha fazla vakit harcandığı sonucuna varıldı. Dermatofit şüpheli lezyon bulundurmayan kedi ve köpeklerin, temas eden insanlar için enfeksiyon riski oluşturduğu düşünüldü. Dermatofit türlerinin zoonoz karakteri nedeniyle hayvan sahiplerinin ve hayvanlarla yakın temas halinde çalışan bireylerin dermatofitozis hakkında bilgilendirilmesinin faydalı olacağı sonucuna varıldı.

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ